16 Nisan 2016 Cumartesi

Kıbrıs' tan Bir Dost Selamı Var...

4 Temmuz 2013  tarihinde bloğumda
(http://bygulaydogan.blogspot.com.tr/2013/07/kutuphaneler-cocuklugum-gezi-valdes.html)
 yayınladığım yazımdan kısa bir süre sonra bir e-mail aldım.   
Daha sonra kendisiyle tanışma fırsatını bulacağım sevgili Mesut Günsev Kıbrıs'tan yazıyordu. Facebookta ortak bir arkadaşımız olduğu için arkadaşımın paylaşımı sonucu yazımı facebookta okumuş ve benimle duygularını paylaşmıştı.  Yazımı yayınladığım o günlerde Mesut Bey ve eşi yeni evlerine taşınmak üzereydiler  ve Mesut Bey'in kitapları yeni eve gitsin mi yoksa bir kütüphaneye mi bağışlansın konusu gündemdeydi. Aslında kendisi kitaplarının hepsini yeni eve götürmek istiyordu ama etrafındakilerin ona söyledikleri nedeniyle kafası karışmıştı.
İşte tam bu  kafa karışıklığının içinde bir yazı  “Kütüphaneler – Çocukluğum - Gezi - Valdes”   Mesut Bey’in imdadına yetişmiş ve ona “ Kitaplarımın hepsi benimle beraber yeni eve gidecekti. “  dedirtmişti.  
İşte hem bu duygularını benimle paylaşmak  hem de yazımdan kendi yazılarının yayınlandığı dergide ve hatta yaptığı haftalık televizyon programında bahsedebilir mi diye nazikçe sormak için  bana e- mail göndermişti.
Henüz tanımadığım ama benimle aynı duyguları paylaşan bu nazik beyefendiye  hayır demem mümkün müydü?
 “ Ne yapacağım kitapları ? Çoğunu ikinci kez okumadım bile.  Atatürk’e ait 3 binden fazla yazılmış eser...  Bunları bir yere ver, bağışla, at kurtul, kitap öldü kardeşim, artık bilgisayar var, devir tablet devri, tıkla oku…   bu ve buna benzer sözler kulaklarımda yankılanıyor. Tam bu sırada gözüm önümdeki bilgisayara ilişiyor. Bir gönderi “Kütüphaneler – Çocukluğum, Gezi, Valdes” başlıklı Gülay Doğan imzalı yazı.”  
Daha sonra Kıbrıs'a gidip kendisiyle tanıştığım zaman,  yazımı okurlarıyla paylaştığı,  bir kopyasını da bana verdiği,   dergideki yazısında böyle yazmış  ve benimle aynı duyguları paylaştığını gösteren şu cümleleri de eklemişti.
“ Bunları sanki ben yaşamışım gibi. Sonra rafların arasında bana göz kırpan iki mavi soluk bez cilt göz kırpıyor bana. ‘Çocuk Haftası' Her hafta sabırsızlıkla beklediğim 75 kuruşa Yeldeğirmeni’ndeki tütüncü amcadan satın aldığım dergiler. 1958’li yıllar. İlk iki cildi..  Aslında demir yolcu olan ama hat sanatı ile de uğraşan, cilt yapan “Hafız Bey Amca” bana ciltlemişti. Tüm yaşamım boyunca benimle gelen ciltler.
İşte sevgili Gülay Doğan’ın yazısı, Hafiz Bey Amca’nın ciltleri benim kararımı kolaylaştırdı.
Kitaplarımın hepsi benimle beraber yeni eve gidecekti.  “


Sonra yazılarımı kendisiyle hep paylaştım, fikrini aldım. Hatta bir keresinde bir New York seyahatimde, O da kendi yazdığı bir yazıyı yayınlamadan önce benimle paylaşıp fikrimi sormuştu da kendimi ne kadar önemli ve ne kadar mutlu hissetmiştim, o küçük NY otel odasında.
Yazı yazmak benim için çok önemli, bir o kadar da can suyu gibi. Uçakta yazarım, kafede otururken yazarım, bir konseri ya da operayı izlerken daha izleme anında kafamda yazarım... Aslında bana hadi yaz yeniden diyen bir çok arkadaşım var.  Ama ne olduysa oldu duruldum. Üzerimden bu durgunluğu atmak istediğim bazı anlarda ise yazdım ama yazdıklarımı yayınlayacak kadar beğenmedim.

Peki bu akşam ne oldu da böyle kağıda kaleme ( klavye ve ekrana demek daha doğru sanırım ) sarıldın derseniz çok fazla kullanmasam da facebook ve Mesut Bey diyeceğim.  
Facebook'a bakarken Mesut Bey'in doğum günü olduğunu gördüm ve kutladım. O da hemen " sağ var ol Gülay..yazılarını çok özledim..nerede yayınlanıyor.." diye  sormaz mı ? 

"Maalesef hiçbir yerde.. bir şekilde duruldum yeniden başlayamıyorum. Umarım yeniden açılır ve yazmaya başlarım Mesut Bey.." dedim hemen.
Ve sonra öyle bir yanıt geldi ki kaleme, kağıda daha doğrusu klavyenin tuşlarına değmemek olmazdı artık saat 00:47 yi gösterse de.
"olmaaaz.. lütfen yeniden başla..ilk yazını da bana gönder yayınlayayım..o akide şekeri tadındaki-tarçınlı-yazılarını bekliyorum..ne güzeldi kitaplar hakkındaki...selam olsun " diyordu. İnsanın kendisini böyle yüreklendiren dostlarının olması ne güzel.  
İstiridye kabuğunun içindeki inci tanesi gibi kapalı, sizden uzakta durduklarını sanıyorsunuz ama sonra kabuğunu açıp öyle bir parlaklık ve değerle size bir şey yansıtıyorlar ki hem ilham kaynağı oluyorlar hem de ekran başında kendi kendinize gülümseyerek içinizi döküvermenize ...
Bizi birleştiren, aynı heyecanı ve duyguları paylaştıran kitap ve sanatsa ki öyle; sevgiyle ve sanatla kalın diyorum uzun bir aradan sonra.
G.D. 

2 yorum:

  1. ne güzel bir dönüş...ne der eski bahriyeliler..rüzgarın bol,denizlerin sakin ,pruvan neta olsun ...viya böyle..selametle Gülay...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler. Dediğiniz gibi rüzgarı bol, denizi sakin buldum çıktım balinaları izlemeye.. Bir sonraki yazı, balinalar.... :))

    YanıtlaSil