23 Ekim 2013 Çarşamba

75.yıl, 90. yıl... Ve Modern Türk Resminde Cumhuriyet İmgesi

Yıl 1997 Ekim ayı.  Cumhuriyetin 75.yılı kutlanacak.                           By G.D.
O yıl oğlum ilkokul 2. sınıfta.  Gittiği okulun yönetimi muhteşem bir gezi/kutlama programıyla geldi.
Çocuklar, öğretmenleri eşliğinde de 
gidebileceklerdi ama isteyen veli de çocuğuyla birlikte katılabilecekti geziye.  Fikri o kadar beğendim, program beni o kadar cezbetti  ki neredeyse oğlumdan önce kendimi kaydettirdim.  Şaka bir yana oğlumun da  bu tecrübeyi yaşamasını,  Cumhuriyetin 75. yılını bu şekilde kutlamasını gerçekten istedim.
Program şöyle:
27  Ekim gecesi saat 23:00 de Haydarpaşa’dan  trene binilecek, yataklı vagonda yolculuk edilerek  sabah  09:00 civarı Ankara Garına varılacak. 
Ankara’dan önce sabah daha erken bir saatte Geyve’de bir molamız var.  Geyve İstasyonunda  çocukları bir takım asker karşılayacak.  Birbirlerini askerce selamlayıp, karşılıklı “Günaydın !! “ ve “Sağ ol !!! “ dedikten sonra , çocuklar ve veliler Geyve’nin şehir parkında kahvaltı edecek ve yeniden yola çıkılacak. Ankara’ya vardıktan sonra ilk iş Anıtkabir’e gidip Atamızı ziyaret edeceğiz.
Sonrasında  Ulus’ ta  ilk  TBMM ziyaret edilip oradan öğlen yemeği için Ankara Palas’a geçilecek. Yemek,  Atamızın 17 ocak 1929 tarihinde dans ettiği salonda yenilecek.  http://www.mfa.gov.tr/ankara-palas-devlet-konukevi.tr.mfa 
  
Yemek esnasında  da Ankara Devlet  Opera ve Balesi’nden   sanatçılar çocuklar için operetlerden  bölümler  seslendirecekler.
Yemek sonrası ise hedef  Anadolu Medeniyetleri  Müzesi ve Ankara Kalesi.   
Akşam yemeği  de o bölgede  yenildikten sonra Ankara Büyük  Sahne de yine Ankara Devlet Opera ve Balesi’ nin  sahneye koyduğu bir opera izlenmek üzere hareket edip bitiminde de trenimize geri dönüp Haydarpaşa’ya doğru yola çıkacağız.
İşte bütün bunları yaptıktan sonra muhteşem bir gün geçirmiş olmanın, Ankara’yı,  Atamızı dolu dolu yaşamış olmanın verdiği hazla trene bindik.  Aslında çoluk çocuk hepimiz çok yorgun ama çok mutluyduk.
Çocuklar o yorgunlukla ve kompartımanda bir ranzada yatmanın getirdiği heyecanı daha fazla yaşamak hevesiyle olsa gerek uyumaya gittiler. Biz veliler de yemekli vagonda oturduk biraz.  O arada organizasyonda yer alan görevlilerden biri  sabah
06:00 da Geyve‘de yine mola verip kahvaltı edeceğimizi söyleyince bizler  “Çocuklar çok yorgun; sabah onları uyandırmak zor olur,doğrudan Haydarpaşa’ya gitsek daha iyi. “ dedik ve herkes uyumak üzere kompartımanına döndü.
Yorgunluk ve trenin beşik gibi sallamasını hesaba katarsanız derin bir uyku uyumaktaydık ki sabaha karşı koridordaki koşuşturma ve “çocukları uyandırın, hemen giyinelim” sesleriyle uyandım.  Kapıyı açıp görevliye “Hayırdır, ne oluyor, niye telaştasınız ?” dedim.
“Sormayın meğer Geyve Belediye Başkanı çocukların trenle geçeceğini duyunca dönüş sabahı da misafir ederiz çocukları demiş . Yine bir takım  askerle  çocukları Geyve İstasyonu’nda bekliyorlarmış, durmazsak çok  ayıp olur.  Çabuk giyinip hazır olmalarını sağlar mısınız “dedi.
Çabuk  hazırlayalım da çocuklar pestil gibi uyuyor. Onların uyanıp hazırlanmaları bir yana bizim hazırlanmamız bile çok zor... Hemen oğlumu uyandırdım bir yandan durumu anlatıp bir yandan giydirmeye çalıştım ama  anneler uykulu bir çocuğun hele tren yol alırken giydirilmesinin ne kadar zor olacağını tahmin ederler.  Başını sizin omzunuza dayar, bir patates çuvalıymışçasına tüm vücut ağırlığını size vererek  gözleri hafiifff  aralık  uyumaya devam eder. Siz de kumaştan yapılmış içi dolu yumuşacık  bir mankeni  giydirir gibi  onu giydirmeye çalışırsınız... Yani en azından benim oğlum öyle yapardı.
Panik haliyle koşturmalar devam ederken  görevlilerden biri  “İNMEKTEN VAZGEÇTİK ÇOCUKLAR HAZIR OLAMAYACAKLAR...   HAZIR OLANLAR PENCEREDEN EL SALLASINLAR... ” diye yüksek sesle çocukları ve bizi pencereden el sallamaya çağırdı. Hazır olanlar gözler uykulu da olsa pencerenin önünde yerini aldı. Gerçekten de pencereye geldiğimizde istasyondaki  Belediye Başkanı ve bir takım askerle karşı karşıyaydık... 
El salladıkkkk, el salladııkk ve geçiiiipp gittik Geyve’den. 
Evet çok ayıp olmuştu ama çok geç haberdar olunmuştu bu durumdan ya da görevliler bu ayrıntıyı atlamıştı.

Çocuklar aynı uykulu halleriyle ve  üzerlerindeki formalarıyla yataklara döndüler. Ben ve bir kaç veli yine yemekli vagona gittik. Masaya oturduğumuzda
“ Selamsız Bandosu adlı filmi izlemiş miydiniz ? “ diye ortaya sordum. Ne tesadüf  ki masadaki herkes izlemişti ve hepimiz gülmeye başladık.  

Zira, filmde Selamsız adlı kasabaya Cumhurbaşkanı gelecektir. Onlar da kasaba halkından oluşan bir bando kurup Cumhurbaşkanını beklerler. Elbette Cumhurbaşkanı  arabasından inip onlarla konuşacak işte o  anda da  onlar kasabaları için istedikleri tüm dertlerini anlatıvereceklerdir. Kırmızı halı sererek bekledikleri yol kenarında, karşıdan gelen , makam arabalarının oluşturduğu konvoyu görünce heyecanla çalmaya  başlar Selamsız Bandosu, beklerler ki Cumhurbaşkanı durup arabadan insin.
Ama o da ne ??  Araba durmaz.  Pencereleri perdeli, siyah resmi arabadan  elinde şapka tutan bir kol uzanmakta ve kendi yüzünü göstermeden sadece eliyle halkı selamlayarak  geçiiip gitmektedir beklenen kişi.
İşte biz de  Sevgili Şener Şen’in Selamsız Bandosu filminin son sahnesini birkez daha çekivermiştik oracıkta, farkında olmadan...

Nereden mi geldi bütün bunlar aklıma ?

Pera Müzesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin 90.yıl dönümü anısına gerçekleştirdiği  “DÜŞLER, GERÇEKLER, İMGELER: MODERN TÜRK RESMİNDE CUMHURİYET İMGESİ “ sergisinden.
Özellikle de kendimi Nedim Günsür'ün Yeşil Tren tablosunun önünde bulduğumda...

 "Başta kararlılık, cesaret ve duru bir ahlak vardı.  Kendi ayakları üzerine kalkan Anadolu insanı
özgürlük duygusunu çelikleştirdi. Cumhuriyet'in yarattığı ilk imge bu insana aittir. Yeni evrenin ortasındadır o; saftır, yaratıcıdır, toprak kökenlidir.Cumhuriyet'in epik kuruluş imgesi Avni Arbaş'ta Mustafa Kemal'in iradesini,  Abidin Dino'da Kuvayyi Milliye ruhunu, Cihat Burak'ta tarihsel parodisini bulur.  Dönem idealist insanların, dört nala koşan atların, kağnı çeken mandaların kader birliğine tanıklık eder. "  diye söze başlamış serginin küratörü Ekrem Işın

Abidin Dino, Avni Arbaş, 
Nuri İyem, Nedim Günsür  gibi 21 sanatçının resimlerinin yer aldığı sergi 10 Kasım’da sona eriyor. Kuvayi Milliye yılları, köy yaşamı, göç, gecekondulaşma ve kentleşme...
Bence  tam da 29 Ekim’de gidin sergiyi gezmeye.  
Sanatçıların resimleriyle anlattıkları Cumhuriyeti, toplumun değişimini, sancılarını küratörünün yalın anlatımıyla orada, “O”  günde yaşayın.


Hatta sonrasında, Atatürk'ün her geldiğinde kaldığı 101 numaralı odaya ev sahipliği yapan Pera Palas'a da uğramaz mısınız, hazır buralara gelmişken ?





Sevgiyle ve Hep Sanatla Kalın.
G.D.