4 Temmuz 2013 Perşembe

Kütüphaneler - Çocukluğum, Gezi, Valdes...

Hafızamdaki  ilk kütüphaneler , açık yeşil ve ahşap rengi iki kütüphane.  Açık yeşil olan diğerine göre daha kısa, ahşap renkli olansa diğerine göre  daha eski. 
Havuz problemi gibi oldu ama, anlayacağınız ikisi de çocukluğumun kütüphaneleri :)

Çocuk  kitaplarına ve çocuk boyuna daha uygun olan  ağabeyimlerle paylaştığım “bizim” odamızda, babamın kütüphanesiyse “onların” odasında dururdu.

By G.D.

Babamın mesleğinden dolayı o kadar çok yere tayin edildik,  o kadar çok taşındık ki bu kütüphanelerden eski olan bu taşınmalara  fazla dayanamadı ve bir yerden sonra kırıldı, gitti.  Babam da hemen, kendisinin tasarladığı, metalden rafları ve rafları tutan yuvarlak metal boruları olan  ama taşınma esnasında tamamen birbirinden ayrılabilen portatif bir kütüphane yaptırdı kendisine.  Senelerce de o kütüphane onların yatak odasında yer aldı. Şimdi de ağabeyimin evini süslüyor...

Belki de, o zamanlar, evler sobalı olduğu için sobaların olduğu odalardan birine konulurdu kitaplıklar.  Salona yerleştirilmiş  güzel bir kütüphane hiç de alışageldiğimiz bir şey değildi o günlerde.
O nedenle bir kuralmışçasına bilinç altıma işlemiş olmalı ki evlendiğimde kaloriferli bir eve taşınmamıza rağmen kütüphaneyi salona kurup kurmama konusunda sıkı bir tartışma yaşanmıştı evde.   
 “ Salonda da  kütüphane mi olurmuş canım,  arkadaki oturma odasıdır onun yeri “  savını cansiperane savunduğumu çok iyi hatırlıyorum.
Ne saçma, ne kalıp bir düşünceymiş meğerse.
Şu  andaki fikrimse  kütüphanenin salonda ve en geniş duvarda yer alması yönünde.  Hatta  salon yetmez  her odada  evin  her yerinde küçüklü büyüklü kütüphaneler olmalı. 

Kitaplarımın ilk sayfasına da alındığı yeri  ve tarihini  not ederim.  
Hangi sene alıp okumuşum  ve  nereden almışım ?
İlk sayfanın sağ üst köşesinde yazan tarihe ve not aldığım şehir ya da mekana tekrar baktığımda yeniden hatırlarım o günde yaşananları. 

31 Mayıs , 11 Haziran 2013  gibi tarihleri nasıl bir kenara yazıp,   nasıl hiç unutmayacaksak.
Son zamanlarda ülkenin içinden geçmekte olduğu olağanüstü durumda zihnimize bir sürü şey  kazıldı.  Yaşananlar, ortaya çıkan ortak bilinç, her gruptan  farklı insanın, gençlerin 
Gezi Parkı’nda birlikte barış içinde yaşamaları  ve  Gezi Parkı’nın efsaneleşmesi.
Gezi  Parkı’na giden yiyecek , içecek, ilaç desteği , onların ücretsiz bir şekilde  paylaşılmak üzere bir duvara sıralanmaları daha sonra da revirde  ya da bazı masalarda  isteyenlere dağıtılmaları.  Destekçi gönüllüler, çalışan gönüllüler  herkes bir arada. 

Sonra bütün bunların ardından gelen  kütüphane kuracağız kitap desteği istiyoruz çağrısı.
Dünyanın  ilk gönüllüler tarafından oluşturulmuş park  kütüphanesi olsa gerek, Gezi Parkı Kütüphanesi. 
Keşke hep orada kalabilseydi. Keşke,  parkın başka köşelerine de yayılabilseydi.  Parkın içinde, burası salon, burası arka oda  gibi bir sıkıntı da yaşanmazdı nasılsa...
Çok ütopik gibi gözükse de bakarsınız  bir gün olur.
Son zamanlarda yaşadığımız her şey olumlusuyla, olumsuzuyla aklımıza gelir miydi ?  Yok artık olur mu böyle şey,  olur mu bu kadarı dediğimiz bir çok şey yaşamadık mı ?  Parkta da kütüphane mi olurmuş ?  Bakarsınız olur, olmadı mı ki?
Biraz bencilce olacak belki ama oradan bir kitap alıp ilk sayfasının sağ üst köşesine  
Haziran 2013 - Gezi Parkı / İstanbul,  yazmış olmayı çok isterdim.

Şimdi sizi yine içinden bir kitap çekip üzerine not düşemeyeceğim başka bir kütüphaneye götürmek  istiyorum.   
Pera Müzesi 21  Temmuz’a kadar muhteşem bir sergiye ev sahipliği yapıyor; çok etkileyici tablolar, mermer ve ahşaptan heykeller var.
İzlenmezse gerçekten kayıp olduğunu düşündüğüm bu serginin tamamı çok etkileyici olmakla birlikte beni en çok etkileyen bir duvar büyüklüğünde,  ahşaptan çalışılmış "Kitaplık" adlı eser.  
Raflarına baktığınız zaman o kadar doğal ki,  aynen evlerimizdeki kütüphanelerde yaptığımız gibi bazı kitapları dikey duranların üzerine yatay  koymuş sanatçı,  sıkıştırıvermiş yani oraya. 
İnsanın içinden, eline alıp sayfalarını aralayıvermek  geliyor .

Sonra gerçeğe dönüp bunların hepsinin birer ahşap parçasından oluştuğunu düşündüğünde de ayrı bir hayret, ayrı bir heyecan duyuyor insan . Nasıl çalışılmış bunca kitap,  nasıl düşünmüş ya da aslında içinden geliverdiği gibi nasıl yerleştirivermiş  kitaplığını sanatçı,  Manolo Valdes. 
https://www.youtube.com/watch?v=vruwVDjU17A

By G.D.

Öyle bir kütüphane ki kitaplarını  elime alıp okuyamadım, sayfalarını çeviremedim , yazarları kim bilemedim ama  hepsine  tek tek bakarken çocukluğuma babamın ahşap  kütüphanesine gidip  hayale daldım .
  “Bunlar babamın Varlık Yayınları olmalı,  yanındakiler de eski Hayat dergileri mi acaba ? “

“Peki,   yer olmadığı için kitaplarla raf arasına sıkıştırılmış olanlar?  Onlar da babamın resmi gazeteleri olsa gerek.  “  Niye saklardı bilmem ama saklardı işte. Sıkıştırılıvermişler oraya.
İçindeki kitapları  okuyamayacak, karşısında sadece hayal kurabilecek olsam bile bu kütüphane  salonumun duvarında olsa ne güzel olurdu.

Şiddetle tavsiye ederim görmenizi diye cümleme başladım ama “şiddet”  kelimesi irkilmeme neden oldu. Vazgeçtim; bu cümleyi yok sayın. 

 Şiddetle tavsiye etmiyorum ama mutlaka görün diyorum.

Sevgiyle ve hep sanatla kalın. 
G.D.