31 Ocak 2015 Cumartesi

" Gençler koşuyor..."


Arnold Schwarzenegger'in oynadığı 1996 yapımı Jingle All the Way filmini bilmem hatırlar mısınız?  İşinden vakit bulamadığı için çocuğuyla yeterince  ilgilenemeyen baba, 
oğluna yılbaşı  hediyesi olarak, oğlunun çok istediği  oyuncağı, Turboman'i, alacağına söz verir. 
Ancak son gün yine toplantılardan hediyeyi alacağını unutup son anda verdiği sözü hatırlar ve koşarak son dakikada oyuncakçı dükkanına yetişir.  
Onunla birlikte içeriye gayet yapılı bir adam daha girer ve her ikisi de satıcıya " Turboman var mı? " diye sorarlar.  


Satıcıdan ilerdeki rafta sadece bir adet kaldığını öğrendikleri andan itibaren de  Turboman'e ilk ulaşan olmak için kıyasıya bir yarışa girerler.

Mağazanın içinde koşmaya başlarlar ve birbirlerini engellemek için çelme takmaktan, yumruklaşmaya diğer oyuncakları engel olarak kullanıp yerlere atmaya kadar her türlü yola başvururlar.   

Ne zaman bir şeyi almaya ki bu genellikle ya bir konser ya da tiyatro biletidir son  dakikada ve bir de ya kalmadıysa kuşkusuyla  koşarak gitsem aklıma hep bu film gelir...

Geçtiğimiz hafta sonlarından birinde de  sanki ben,  Arnold Schwarzenegger'dim.


Seminerlerine katıldığım, bana, üniversiteden bu yana ders çalışmanın, öğrenmenin zevkini yeniden tattıran hatta  belki de ilk defa farkına vardıran, Radikal, Milliyet Sanat ve Andante’de sanat yazıları yazan, Boğaziçi Üniversitesi'nde dersler veren, Sevgili Ufuk Çakmak aynı zamanda bana yeni bir pencere daha açtı. 
Burada bir özeleştiri yapmam gerek.. Seneler önce gittiğim en son Devlet Tiyatrosu oyunundan   " daha da gelmem" diyerek çıkmış ( o zamanlar bu kalıp henüz literatürümüze girmemişti ama buna benzer bir şey demiştim ben de) ve daha da gitmemiştim Devlet Tiyatrosu oyunlarına. Bir gün Ufuk Bey'le tiyatrolar üzerine konuşurken bu düşüncemi onunla paylaşınca "Haklısınız, bir dönem hepimiz aynı fikre kapıldık ama çok güzel oyunlar var Devlet Tiyatrosunda. İzlemenizi tavsiye ederim" dedi. Bir kaç da oyun tavsiye etti.
Devlet Tiyatrosunun biletlerini satan siteye girdiğim zaman söylediği oyunlara bilet bulmanın neredeyse imkansız olduğunu gördüm.
Nedendir bilmem, Devlet Tiyatroları oyunun oynanacağı günün 13 gün öncesinde bileti satışa çıkarıyor. Yani gişeye gidip ya da siteye girip Ocak ayının 15 indeki, 23 ündeki ve 30 undaki oyunlara birer bilet alayım diyemiyorsunuz. Hepsinin ayrı ayrı 13 gün öncesini hesaplayıp o sabah ya siteye girmeye çalışacaksınız ya da gişenin önünde olacaksınız. O gün siz bilet alana kadar biletler bittiyse de bir sonraki gün yine aynı hareketi tekrarlayacaksınız.Çin işkencesi gibi.
Bileti satan site bilet satışına her sabah 10:10 da , gişelerse tam 10:00 da başlıyor. Ve bazı oyunlar var ki 10 dakika içinde yaklaşık 300 kişilik biletlerini gişedeki satışla bitiriveriyor. 10:10 da siteye girdiğinizde ise sizi " ilgili seansta yer kalmamıştır. İlginize teşekkür ederiz" yazısı karşılıyor.


İşte biletleri böylesine hızlı biten bir oyun " Profesyonel".  Yaklaşık 5 senedir kapalı gişe  oynandığını öğrendim. 

17 Ocak cumartesi akşam üzeri  bilet satış sitesine bakarken Cevahir AVM deki DT sahnesinde oynayan " Ellerimin Arasındaki Hayat" oyununa son 4 biletin kaldığını görünce hemen bir bilet alıp, akşam da gittim. ( Çok beğendim, seyretmenizi tavsiye ederim. ) Perde arasında gişeye  gidip  " Burada da bilet satışı oluyor mu ?" diye sordum. "Evet var" dediler.

Eve dönünce Profesyonel ne zaman oynuyor diye baktım. 30-31 Ocak Cevahir AVM deki sahnede oynayacak. 30 biletleri için geç kalmıştım ama ertesi sabah 31 Ocak bileti için şansımı deneyebilirdim. Sabah saat 09:45 te AVM nin metro girişindeydim.
İçeri girmeyi bekleyen 5-6 kişi vardı ama sanki alış verişe gelmiş gibiydiler.
Saat tam 09:58 gibi  kepenki kaldırdılar. Kepenkin tam açılmasını beklemeden eğilip altından geçerek içeri ilk adım atan ben oldum ama bu sefer de otomatik cam kapının 
açılmasını beklemeye başladık. Otomatik kapının diğer tarafındaki ve güvenlik geçişinin oradaki görevliler bir bize bir de saatlerine bakarak son iki dakikanın geçmesini beklediler. Saat tam 10:00'da otomatik kapı açıldı ve yine içeri ilk giren bendim.  Çantamı güvenlik geçişine attığım gibi diğer tarafa geçip çantamın çıkmasını bekledim. Ve hızlı adımlarla merdivenlere doğru yürüdüm, bir gece öncesinden gişeye nasıl gideceğim konusunda antremanlıydım. Etrafımda da öyle acele eden, gişeye doğru yönelen birileri yoktu. İçime biraz su serpilmişti ama yine de acele ederek merdivenlerden bir üst kata çıktım.
O da ne ! 
Üst katta koridorda koşuşan bir sürü GENÇ... Kızlı erkekli gişeye doğru koşuyorlar... Hemen ben de koşmaya başladım; hani koridorun aynı tarafında koşsak ve eğer bacak uzunluğum yetse kesinlikle çelme takıp düşürürüm düşüncesindeyim.    
Nereden çıkmıştı şimdi bunlar????
Onlar koridorun sağ  tarafından ben de sol tarafından koşuyorduk  ve sonunda kendimi gişenin önünde buldum. Sırada 8. kişiyim..
Önce çok sevindim. Tamam kesin bilet alırım. Hatta öyle ki fazla sayıda bilet alıp arkadaşlarımla birlikte bile gidebilirim...Fakat sıra bir türlü ilerlemiyordu. Niye diye biraz dikkatli bakınca anladım ki biraz önce koşarak önlerine geçmeye çalıştığım ama bazılarını geçemediğim o GENÇLER aralarında organize olmuşlar onar onar bilet alıyorlar. 
 Ben, almayı çok istediğim bir biletin peşindeysem eğer, annesinin memesinden süt emmeye hazırlanan, o muhteşem doyum anını titreyerek bekleyen ufacık bir bebek misali çok heyecanlanırım. 
Yerimde duramıyorum, içimden " Allahım lütfen lütfen bitmesin" diye dua ediyorum, gişedekilere  biraz daha hızlı olamaz mısınız diye biraz sert biraz yalvaran gözlerle bakıyorum... Ama hissiyatım o ki biletler bitmek üzere.

Tam o anda GENÇ lerin arasına kaçmış gibi gözüken biz 2-3 yetişkinden biri dönüp " Bir adet fazla tam bilet var. Almak isteyen var mı ?" dediğinde ben kadıncağızın elindeki bileti çoktan kapmıştım " BEN ALIRIIIMM !!! " diyerek.
Tam o anda  da gişe görevlilerinden biri 20:00 seansı biletleri bitti diye seslendi.

Yazının başından beri GENÇ, GENÇLER derken hep büyük harf kullandım zira gözümde çok büyüdüler :)))  Pazar sabahı erkenden yollara dökülmüş, tiyatro bileti almak için yarış halinde nefes nefese koşan gençleri görmek  beni nasıl mutlu etti anlatamam... Yüzümdeki gülümsemenin nedeni oldukları için onları çok sevdim ve takdir ettim; ha bu arada  bacak boyum zaten yetmezdi ama yetse de çelme takmazdım, şakaydı tabi ki...

Ve 31 Ocak akşamı yani dün akşam, o güzel, büyük GENÇLERle  birlikte koltuklarımıza oturup Profesyonel 'i seyrettik. Sahnedekileri bir kez daha ayakta alkışladık.

Arnold Schwarzenegger'in  filmde gözlerimizin önüne serdiği rekabetçi iş hayatında gençler hep kendilerinden öncekileri, yaş olarak ileri olanları geçmek için yarışırlar ya,   sanıyorum hayatta bizim de gençleri geçmek için koşmamız gereken bir çok yer var.
Yeter ki fark edelim... 
Sevgiyle ve Sanatla kalın,
G.D.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder