14 Nisan 2013 Pazar

"Bu Akşam Çok Mutluyum... :)"


Bu akşam çok mutluyum ve bunu sizlerle paylaşmak istedim !!!... :)
Üniversite yıllarımda bir arkadaşımın peşine takılarak gittiğim CSO konserlerinde klasik müzikten çok etkilenmemiş olmakla birlikte çok da uzak hissetmemiştim kendimi. 
Gidilebilir, dinlenebilirdi. 

Üniversite bittikten sonra İngilizce öğrenmek için Londra’ya gidip haftada 25 Pound kazanarak au-pairlik yaptığımda ilk haftalığımla kendime kırmızı bir walkman (evet.. ben walkmani bilenlerdenim :) ) ve mavi renkte bir shetland hırka almıştım. 
Tabii dinlemek için bir de kaset lazımdı. Hafta içinde okula gitmek için metroya yürürken gazete bayiinde bir dergi gördüm. Dergi poşet içinde satılan, her 15 günde bir çıkarılacak bir serinin dergisiydi.
Poşetin içinde de dergiyle birlikte bir de kaset vardı.
Raftaki,  bu serinin dördüncüsüydü.  İlk üçü kaçırmıştım anlaşılan ama yine de o an kasetleriyle birlikte bu dergi serisini tamamlamayı aklıma koydum.

Londra’dan dönerken yanımda götüreceğim çok güzel bir koleksiyonum olacaktı.  

  
By G.D.
Orada kaldığım sürece her 15 günde bir pazartesi günü    gazeteciye gidip yeni  bir dergi ve kaseti alıp eve geldim. Aslına bakarsanız long play alma  seçeneğim de vardı. Bazılarını da long play olarak aldım.  Hala ara ara çalıp dinleyebiliyorum. 

 4 numaralı derginin üzerinde :
 "THE GREAT COMPOSERS AND THEIR MUSIC 
TCHAIKOVSKY
Piano Concerto No.1 in B Flat"  yazıyordu. 
İşte ben Pyotr Ilyich Tchaikovsky ‘le böyle tanıştım. 


İlk klasik müzik kasetimi edinip eve döndüm, hemen "walkman'e" takıp dinlemeye başladım. Diğerini edinmem için daha 15 günüm vardı, mecbur, 15 gün bu dinlenecekti.

Bu konuda Tanrının sevgili kulu olduğuma inanırım. İnsan klasik müziğe sevdalanacaksa bence sevdalanmak için olabilecek en doğru seçimlerden birini yapmıştım. 

Tam 15 gün geceleri yatağımda, gündüzleri yolda Çaykovski’nin 1 numaralı piyano konçertosunu dinledim, durdum. Daha sonraları konserlerde dinlerken müziğini ezbere takip edebilmenin zevkini de işte bu dinlemelere borçluyum. 

Hani insan ilk okula başladığı gün gözü korkar ve kaçıp eve geri dönmek ister de , karşısına güler yüzlü, sevecen, gözleri pırıl pırıl bir öğretmen çıkınca da fikrini değiştirip orada kalmak ister ya!  işte bu kasette duyduğum müzik de benim için aynen öyleydi.
Ben orada kalmak istedim. 

By G.D.


Geçen haftalarda yaptığım New York seyahatimde Carnegie Hall da muhteşem bir konser izledim. 


                                                                     


Bu salon benim için çok özel zira Carnegie Hall 5 Mayıs 1891 yılında Çaykovski’ nin yönettiği Marche Solonelle konseriyle açılışını yapmış. 

By G.D.



1902 yılında bir yangın geçirmiş olması, binanın yeniden aslına uygun inşa edilmesi nedeniyle, izlediğim sahnede Çaykovski' yi hayal etmemi engellemedi. 





Şimdi gelelim esas hikayeye : 
7 Mart 2013 akşamı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'ndaki  Borusan İstanbul Flarmoni Orkestrası’nın konserinde sol tarafımdaki koltukta genç bir bey oturuyordu. Bir şekilde klasik müzikle yeni tanışmak üzere olduğunu hissettim. Konserde ara olduğu zaman dışarıya çıkmak üzere ayağa kalktığımda eski iş yerimden, liseden arkadaşlarıma rastladım onlarla birlikte salonun içinde sohbet ettik, o arada başka  arkadaşlarımı da gördüm onlarla da selamlaştım. Sonra da yerime geri döndüm. 

Yerime döndüğüm zaman yanımdaki genç bey çok kibar ve birazda çekingen bir şekilde:
"Buradaki insanlar birbirlerini nereden tanıyorlar?" dedi. "Yıllık abone bilet alanlar sürekli geldiğimiz için birbirlerimizin yüzlerine aşinayız ama benim sohbet ettiklerim okul ve iş arkadaşlarımdı" dedim. 

Aramızdaki konuşma şöyle gelişti: 
- Siz yeni mi başladınız gelmeye ? 
- Bu benim ilk gelişim 
- Özelikle mi bu konseri seçtiniz ? 
- Yo , bana bir tanıdığım biletini verdi. O nedenle geldim. Peki neye göre seçebilirdim ki ? 
- Bilmem, besteciye göre, soliste göre.... Mesela bu akşam solist bir çellistti, piyanist de olabilirdi. 
- Ben konuya hakim değilim ama ilgim var. 
- Bilgi ilgiden sonra geliyor zaten. İyi dinlemeler. :)

Konserin ikinci yarısı bittiğinde bana iyi akşamlar diyerek koltuğundan kalkan bu gence (artık genç bey demeyeceğim) “Ben 27 Marttaki konsere gelemeyeceğim. Madem ki ilgilisiniz eğer bana adresinizi verirseniz elimdeki bileti size kuryeyle gönderirim. Bu arada 11 Nisanda Haliç Kongre Merkezindeki konsere gelebilirseniz muhakkak gelin muhteşem bir eseri seslendirecekler “ dedim. 

İsmini, telefonunu ve adresini aldım. Seyahate gitmeden önce de kuryeyle Küçükçekmece’ de çalıştığı iş yerine bileti gönderdim. 
Sonra da kendisinden bir ses seda çıkmadı.
Acaba bilet eline ulaşmış mıydı ? Konsere gitmiş miydi ?  Hiç haberim olmadı. 

Bu akşam Haliç Kongre Merkezinde konserin ikinci yarısı tam başlamak üzereyken bir çift gülen ve mutlu gözün bana dikkatlice baktığını hissettim. Önce tanımadım ama daha sonra bu kişinin bilet gönderdiğim genç olduğunu anladım. Nasıl mutlu oldum anlatamam. 

Konser bitince kapıda buluşmak üzere kaş göz işaretiyle anlaştık. Çıkışta artık ben ona sen demeye başlamıştım. El sıkıştık, öptük birbirimizi. 
Bilet eline ulaşmış, 27 Marttaki konsere gitmişti. 
Teşekkür etmek için de beni aramıştı ama muhtemelen yurt dışında olduğum icin ulaşamamıştı. 

Bu akşam ki konseri de, özellikle ilk yarıdaki eseri de, çok ama çok beğenmişti.
Benim de onun da gözlerimizin içi gülüyordu. 
O zaman dedim; gelecek hafta bir müzik söyleşisi var ona da geliyorsun, ben sana gününü söyleyeceğim. Tamam gelirim, dedi. 

Ayrıldığımızda hem çok eski bir dostu görmüşçesine hem de çok sevdiğim bir şeyi bir başkasıyla paylaşmanın sevinciyle o kadar mutlu ayrıldım ki.

Kaan ve ben bu akşam ki konserin ilk bölümünde 1874 yılında bir müzik otoritesi tarafından     ” değersiz, çalınamaz, tuhaf pasajlar içeren, kötü,sıkıcı” olarak değerlendirildiği için bestecisi tarafından bir süre geri plana atılmış ancak daha sonra 1875 yılında Boston'da ilk kez seslendirildiğinde seyirciler tarafından büyük beğeni kazanan Çaykovski’nin 1 numaralı piyano konçertosunu dinlemiştik, gözlerimiz parlayarak. 
Ve çıktıktan sonra birbirimize “ Muhteşemdi değil mi ? “ diyerek... 

Sevgiyle ve sanatla kalın.

G.D.

2 yorum:

  1. Bu yazidan sonra ben dahil bir suru Kaan kazanacak klasik muzik dunyasi, hic suphen olmasin. Linkten hemen acip dinledim koncertoyu. Klasik muzik kulturu zayif olan bircok kisi gibi ben de bir turlu aklimda tutamam unlu eserlerin isimlerini, birbirine karistirim. Ama artik degil mi ki bu yaziyi okudum, ustune de eseri dinledim., sayende artik caykovski'nin 1 numarali piyano koncertosu hafizama kazindi. Hemen bu cd ile baslayip mutevazi bir klasik muzik koleksiyonu yapmak icin heves uyandi icimde. Keramet caykovski'de mi sende mi ? Ozel istek: yeni baslayanlar icin her ay bir konser yazisi pliiis...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böylesi bir etki yaratabilmiş olmak benim için ne kadar önemli ve değerli.:)) Çok teşekkür ederim.
      Elimden geldiğince "her ay bir konser" dizisini :))) yapmaya çalışacağım. Bu paylaşımcı yapı da ayrıca çok hoşuma gidiyor böylece blog sizlerle birlikte farklı alt başlıklardan oluşabilir, şekillenebilir.
      Bu arada yorumların altına isminizi yazarsanız çok sevinirim aksi takdirde yorumlar bana ADSIZ olarak ulaşıyor kimden geldiğini maalesef anlayamıyorum.
      Sevgilerimle,

      Sil