Yıl
2001, Eylül ayı.
Tiyatro yapmak isteyip de bu hayalini gerçekleştirememiş bir
arkadaşımla amatör de olsa tiyatro
yapsak bir yerlerden başlasak diye konuşurken, gazetede gördüğüm bir
tiyatro okulunun “ amatör oyunculuk sınıfı “ ilanını getirip “ Hadi buraya
telefon açalım ve hemen kaydımızı yaptıralım. ” dedim.
Düşünmeyelim,
tartıp biçmeyelim, ertelemeyelim. Yaptıralım kaydımızı bitsin.
By G.D. |
Enteresan
bir şekilde de iyi arkadaşlıklar kurduk sınıf içinde.
İşte bir gün bu arkadaşlardan birinin evinde kahvaltı ederken, ev sahibi arkadaşımız bir gün önce evlerine gelen piyanoyu göstererek “ Babam Alara’ya hediye almış. Dün de bize sürpriz yaparak getirtti”. dedi. Alara arkadaşımın o zaman beş yaşında olan kızıydı.
Öteden beri enstrümanlara ilgim vardır. Müzik kulağım iyi olduğu için de nota bilmeksizin elime aldığım enstrümandan bir melodi çıkarabilirim. İşte o basit melodilerden bir şeyler çalmak için Alara’nın piyanosunun başına oturuverdim.
İşte bir gün bu arkadaşlardan birinin evinde kahvaltı ederken, ev sahibi arkadaşımız bir gün önce evlerine gelen piyanoyu göstererek “ Babam Alara’ya hediye almış. Dün de bize sürpriz yaparak getirtti”. dedi. Alara arkadaşımın o zaman beş yaşında olan kızıydı.
Öteden beri enstrümanlara ilgim vardır. Müzik kulağım iyi olduğu için de nota bilmeksizin elime aldığım enstrümandan bir melodi çıkarabilirim. İşte o basit melodilerden bir şeyler çalmak için Alara’nın piyanosunun başına oturuverdim.
Melodiler
çok basit olmakla birlikte arkadaşlarım bendeki bu
gizli kalmış yeteneğe (!) o
kadar şaşırdılar ki, ev sahibi arkadaşım “ Yarın seninle gidip sana da piyano alıyoruz.
Sen kesinlikle ders alıp piyano çalmaya başlamalısın. Sakın erteleme bunu”
dedi.
Diğerleri
de bu fikri destekleyince, “Yarın ben
gelip kapına dayanıyorum ve gidiyoruz. ” dedi, dediği
gibi de yaptı. Ertesi sabah
kapımdaydı gerçekten.
Birlikte Beyoğlu Galata’ daki Zuhal Müzik Evine gittik. Bir kaç gün önce babasının kızı için bir piyano aldığını hatırlatarak kendisini tanıttı. Şimdi bir piyano daha alacaktık.
Birlikte Beyoğlu Galata’ daki Zuhal Müzik Evine gittik. Bir kaç gün önce babasının kızı için bir piyano aldığını hatırlatarak kendisini tanıttı. Şimdi bir piyano daha alacaktık.
Bizimle
ilgilenen satıcı, Nil’in kaş göz işaretinden konunun benimle
ilgili olduğunu anlamış olmalı ki bana
dönerek ,
- “Kendiniz için mi alacaksınız yoksa çocuğunuz için mi ?“ diye sordu.
- “Yok, kendim için .”
- “Çocuğunuz
için isteseydiniz daha ucuz piyanolar gösterecektim. Çocuklar çoğunlukla sıkılıp bırakıyorlar da “
By G.D. |
Sen bırakamazsın, sen büyüksün. Üstelik piyano da pahalı olandan !!!!
Gösterdiği
piyano hakkında bir şeyler açıkladı sonra
da “deneyin isterseniz “ dedi .
Neyi
? Nasıl ? Piyano nasıl denenirdi ki ???
“İyidir
herhalde sizin tavsiyeniz önemli “ dedim.
Pazardan bir kilo domatesi bile almadan önce üç tezgah gezen ben, koca piyanoyu bir lahzada alıp, piyanonun bir kaç gün içinde teslim edileceği
bilgisiyle senete, sepete imzayı atıvermiştim.
Dışarı
çıkarken aklımda , ben ne yaptım, doğru muydu şimdi bu, soruları olmasına rağmen yüzümde hakim
olamadığım bir tebessüm vardı. Sanki
piyano almamışım da önemli bir resital
vermiş olarak salonu terk etmekteydim.
Kendisine
piyano alma hikayemi anlattığımda hayretler
içinde yüzüme bakarak “Allahtan satıcı
işini bilen, dürüst birisiymiş de
sana bu fiyata iyi bir piyano
vermiş.” dedi. Yoksa
piyanonun ağacı önemlidir, piyanonun tuşlarının ses çıkarmasına yarayan
mekanizmanın malzemesi önemlidir, sesi önemlidir, sesin derinliği önemlidir gibi
bir sürü şey saydı. Bir de bazı piyanolar akort tutmazmış ama Allahtan bunda o sorun da yokmuş. Şanslıymışım.
Bunları
duydukça suratımın aldığı şekilleri varın siz düşünün.
Sonra
derslere başlandı.
Bir süre sonra ben Türk
Sanat Müziğinden şarkılar çalmak istediğimi
söyledim. Fakat sorunumuz vardı. Bulgar
göçmeni olan hocam bu şarkıları bilmiyordu.
Sistem
şöyle işlemeye başladı: Ben şarkıyı kendisine CD den dinletiyorum. Sonra sağ elimle melodiyi kulaktan çalıyorum.
- “Notalar doğru mu
? “
- “Doğru” yanıtını aldıktan sonra notalar akorlarıyla birlikte nota defterine yazılıyor. Sonra birlikte çalmaya/çalışmaya başlıyoruz.
Sol elimle çaldığım akor kısmını ezberleyince
ben nota defterini bir kenara atıp şarkıyı repertuarıma ekliyorum.
By G.D. |
Bir süre
sonra, nota okumaya niyetim olmayıp ezberden gitmeye kararlı olduğumu anlayan piyano hocam çalışacağımız parçaların notalarını nota
olarak değil de harflerle (!) yazmaya
başladı nota defterine.
Böylece
bir piyano değil ama bir piyano hocası nasıl bozulurun
pratiği yapılırken benim
repertuarda oldukça zenginleşmişti.
Sonra
piyano hocam ülkesine döndü, şanssızlık bu ya benim harflerle notaları
yazmış olduğumuz defterim de kayboldu . İşte
o zaman nota okumak üzerine çalışmamış olmanın vehameti ile yüzleştim.
Bu
korkuyla 3-4 sene ara verdim. Sonra başka bir öğretmenle çalışmaya başlayıp
bu hikayeyi ona da anlattım ve “Lütfen bana nota
okumayı öğretin.” dedim. O da öyle
yaptı.
Sonra yine ara vermeler, vakit ayıramamalar derken bu sene Nisan
ayında yeniden ders almaya başladım. Bir direğin üstüne çıktıktan sonra kendine hakim
olamayarak kayıp taaa direğin dibine kadar
düşen bir sirk cambazı gibi hissediyordum kendimi.
Yine
hiç bir şey hatırlamıyordum . Yine sıfırdan başlamalıydım. Her şey boşa gitmişti.
Oysa
hiç öyle olmadı. Bıraktığım noktaya
düşündüğümden çok daha çabuk geldim.
Bu da beni hem mutlu etti hem heyecanımı artırdı.
Bu da beni hem mutlu etti hem heyecanımı artırdı.
By G.D. |
Şimdi
her hafta müthiş bir istekle dersime gidiyorum.Gittiğim yer Galatasaray’da. Şişhane Metrosundan
çıkıp İtalyan Kültür ve Pera Müzesi’nin önünden geçip Odakule’den
İstiklal’e çıkıyorum.
Pera Müzesi'nin önünden her geçişimde de kafesindeki
piyanoyu düşünüyorum bir gün bir tuşuna basmam için izin verirler mi acaba ? :)
İçerideki
piyanonun hikayesi çok farklı.
By PERA MUZESI |
1939 yılında baba kız piyano ile birlikte bir yolcu vapurunda okyanusu geçerek Pire Limanı’na gelirler.Oradan da Atina’ya.
2.Dünya savaşı bitiminde babasıyla birlikte New York’a dönecek olan Maria Callas piyanosunu taşımak istemez ve onu piyano hocası Elvira de Hidalgo’ya, vefa borcu olarak armağan eder.
Elvira de Hidalgo Atatürk’ün Ankara’da kurmuş olduğu konservatuara şan hocası olarak davet edildiğinde piyano Atina’dan Pire Limanı’na, Pire Limanı’ndan Karaköy Rıhtımı’na oradan Haydarpaşa’ya sonra da trenle Ankara’ya taşınır. Bir süre sonra Elvira ağır bir hastalığa yakalanır ve piyanoyu Avukat Mordo Dinar’a hediye eder. Bu kez de piyano Mordo Dinar’ın İstanbul’daki evi için aynı yolla Haydarpaşa Limanı’na geri getirilir. Mordo Dinar 2002 yılında öldüğünde İspanya ‘da yaşayan kızı , bu piyanodan esinlenerek , Piyano adlı kitabını yazan
Yiğit Okur’a gönderdiği mektupta “Piyano,
romanınız oldu. O’na sahip çıkın “ der. Yiğit
Okur da haberi İnan Kıraç’a iletir.
Piyanoyu satın almak isteyen İnan
Kıraç değerini öğrenmek istediğinde Mordo Dinar’ın kızı kendisine “ İstanbul’a
gelişlerimden birinde beni Boğaz’ın salaş meyhanelerinden birine götürün. Bir
kadeh rakı, bir taze lüfer piyanonun bedelidir. Yeter ki kaybolmasın, değerini
bilen birinde kalsın” der. Ancak, İnan Kıraç bedelini ödeyerek piyanoyu satın alıp vakıfa bağışlar.
Piyanonun
üstünde duran kitap da Yiğit Okur’un “Piyano” kitabının ilk nüshası.
Kafeye
her gittiğimde etrafını tavaf ettiğim bu piyanoyla şimdilerde her hafta dışarıdan selamlaşarak dersime gidiyorum.
Sevgiyle ve hep sanatla kalın.
G.D.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder