Yıl 1997 Ekim ayı. Cumhuriyetin 75.yılı kutlanacak. By G.D.
O yıl oğlum ilkokul 2. sınıfta. Gittiği okulun yönetimi muhteşem bir gezi/kutlama
programıyla geldi.
Çocuklar,
öğretmenleri eşliğinde de
gidebileceklerdi ama isteyen veli de çocuğuyla birlikte katılabilecekti geziye. Fikri o kadar beğendim, program beni o kadar cezbetti ki neredeyse oğlumdan önce kendimi kaydettirdim. Şaka bir yana oğlumun da bu tecrübeyi yaşamasını, Cumhuriyetin 75. yılını bu şekilde kutlamasını gerçekten istedim.
gidebileceklerdi ama isteyen veli de çocuğuyla birlikte katılabilecekti geziye. Fikri o kadar beğendim, program beni o kadar cezbetti ki neredeyse oğlumdan önce kendimi kaydettirdim. Şaka bir yana oğlumun da bu tecrübeyi yaşamasını, Cumhuriyetin 75. yılını bu şekilde kutlamasını gerçekten istedim.
Program
şöyle:
27 Ekim gecesi saat 23:00 de Haydarpaşa’dan trene binilecek, yataklı vagonda yolculuk
edilerek sabah 09:00 civarı Ankara Garına varılacak.
Ankara’dan önce sabah daha erken bir saatte
Geyve’de bir molamız var. Geyve İstasyonunda çocukları bir takım asker karşılayacak. Birbirlerini askerce selamlayıp, karşılıklı “Günaydın !!
“ ve “Sağ ol !!! “ dedikten sonra , çocuklar ve veliler Geyve’nin şehir parkında kahvaltı
edecek ve yeniden yola çıkılacak. Ankara’ya
vardıktan sonra ilk iş Anıtkabir’e gidip Atamızı ziyaret edeceğiz.
Sonrasında Ulus’ ta
ilk TBMM ziyaret edilip oradan
öğlen yemeği için Ankara Palas’a geçilecek. Yemek, Atamızın 17 ocak 1929 tarihinde dans ettiği salonda yenilecek. http://www.mfa.gov.tr/ankara-palas-devlet-konukevi.tr.mfa
Yemek
esnasında da Ankara Devlet Opera ve Balesi’nden sanatçılar çocuklar için operetlerden bölümler seslendirecekler.
Yemek
sonrası ise hedef Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Kalesi.
Akşam
yemeği de o bölgede yenildikten sonra Ankara Büyük Sahne de yine Ankara Devlet Opera ve Balesi’
nin sahneye koyduğu bir opera izlenmek
üzere hareket edip bitiminde de trenimize
geri dönüp Haydarpaşa’ya doğru yola çıkacağız.
İşte bütün
bunları yaptıktan sonra muhteşem bir gün geçirmiş olmanın, Ankara’yı, Atamızı dolu dolu yaşamış olmanın verdiği
hazla trene bindik. Aslında çoluk çocuk
hepimiz çok yorgun ama çok mutluyduk.
Çocuklar o yorgunlukla ve kompartımanda
bir ranzada yatmanın getirdiği heyecanı daha fazla yaşamak hevesiyle olsa gerek
uyumaya gittiler. Biz veliler de yemekli vagonda oturduk biraz. O arada organizasyonda yer alan görevlilerden
biri sabah
06:00 da Geyve‘de yine mola verip
kahvaltı edeceğimizi söyleyince bizler “Çocuklar
çok yorgun; sabah onları uyandırmak zor olur,doğrudan Haydarpaşa’ya gitsek daha
iyi. “ dedik ve herkes uyumak üzere kompartımanına döndü.
Yorgunluk
ve trenin beşik gibi sallamasını hesaba katarsanız derin bir uyku uyumaktaydık ki sabaha karşı koridordaki
koşuşturma ve “çocukları uyandırın, hemen giyinelim” sesleriyle uyandım. Kapıyı açıp görevliye “Hayırdır, ne oluyor,
niye telaştasınız ?” dedim.
“Sormayın meğer Geyve Belediye Başkanı çocukların trenle geçeceğini duyunca dönüş sabahı da misafir ederiz çocukları demiş . Yine bir takım askerle çocukları Geyve İstasyonu’nda bekliyorlarmış, durmazsak çok ayıp olur. Çabuk giyinip hazır olmalarını sağlar mısınız “dedi.
“Sormayın meğer Geyve Belediye Başkanı çocukların trenle geçeceğini duyunca dönüş sabahı da misafir ederiz çocukları demiş . Yine bir takım askerle çocukları Geyve İstasyonu’nda bekliyorlarmış, durmazsak çok ayıp olur. Çabuk giyinip hazır olmalarını sağlar mısınız “dedi.
Çabuk
hazırlayalım da çocuklar pestil gibi
uyuyor. Onların uyanıp hazırlanmaları bir yana bizim hazırlanmamız bile çok zor...
Hemen oğlumu uyandırdım bir yandan durumu anlatıp bir yandan giydirmeye çalıştım
ama anneler uykulu bir çocuğun hele tren
yol alırken giydirilmesinin ne kadar zor olacağını tahmin ederler. Başını sizin omzunuza dayar, bir patates çuvalıymışçasına tüm vücut
ağırlığını size vererek gözleri hafiifff aralık
uyumaya devam eder. Siz de kumaştan yapılmış içi dolu yumuşacık bir mankeni giydirir gibi
onu giydirmeye çalışırsınız... Yani en azından benim oğlum öyle yapardı.
Panik haliyle
koşturmalar devam ederken görevlilerden
biri “İNMEKTEN VAZGEÇTİK ÇOCUKLAR HAZIR
OLAMAYACAKLAR... HAZIR OLANLAR
PENCEREDEN EL SALLASINLAR... ” diye
yüksek sesle çocukları ve bizi pencereden el sallamaya çağırdı. Hazır olanlar
gözler uykulu da olsa pencerenin önünde yerini aldı. Gerçekten de pencereye
geldiğimizde istasyondaki Belediye Başkanı
ve bir takım askerle karşı karşıyaydık...
El salladıkkkk, el
salladııkk ve geçiiiipp gittik Geyve’den.
Evet çok ayıp olmuştu
ama çok geç haberdar olunmuştu bu durumdan ya da görevliler bu ayrıntıyı
atlamıştı.
Çocuklar aynı uykulu
halleriyle ve üzerlerindeki formalarıyla
yataklara döndüler. Ben ve bir kaç veli yine yemekli vagona gittik. Masaya
oturduğumuzda
“ Selamsız Bandosu
adlı filmi izlemiş miydiniz ? “ diye ortaya sordum. Ne tesadüf ki masadaki herkes izlemişti ve hepimiz
gülmeye başladık.
Zira, filmde Selamsız adlı kasabaya Cumhurbaşkanı gelecektir. Onlar da kasaba halkından oluşan bir bando kurup Cumhurbaşkanını beklerler. Elbette Cumhurbaşkanı arabasından inip onlarla konuşacak işte o anda da onlar kasabaları için istedikleri tüm dertlerini anlatıvereceklerdir. Kırmızı halı sererek bekledikleri yol kenarında, karşıdan gelen , makam arabalarının oluşturduğu konvoyu görünce heyecanla çalmaya başlar Selamsız Bandosu, beklerler ki Cumhurbaşkanı durup arabadan insin.
Ama o da ne ?? Araba
durmaz. Pencereleri perdeli, siyah resmi
arabadan elinde şapka tutan bir kol
uzanmakta ve kendi yüzünü göstermeden sadece eliyle halkı selamlayarak geçiiip gitmektedir beklenen kişi.
İşte biz de Sevgili
Şener Şen’in Selamsız Bandosu filminin son sahnesini birkez daha
çekivermiştik oracıkta, farkında olmadan...
Pera
Müzesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin 90.yıl dönümü anısına gerçekleştirdiği “DÜŞLER, GERÇEKLER, İMGELER: MODERN TÜRK RESMİNDE CUMHURİYET İMGESİ “ sergisinden.
Özellikle de kendimi Nedim Günsür'ün Yeşil Tren tablosunun önünde bulduğumda...
"Başta kararlılık, cesaret ve duru bir ahlak vardı. Kendi ayakları üzerine kalkan Anadolu insanı
özgürlük duygusunu çelikleştirdi. Cumhuriyet'in yarattığı ilk imge bu insana aittir. Yeni evrenin ortasındadır o; saftır, yaratıcıdır, toprak kökenlidir.Cumhuriyet'in epik kuruluş imgesi Avni Arbaş'ta Mustafa Kemal'in iradesini, Abidin Dino'da Kuvayyi Milliye ruhunu, Cihat Burak'ta tarihsel parodisini bulur. Dönem idealist insanların, dört nala koşan atların, kağnı çeken mandaların kader birliğine tanıklık eder. " diye söze başlamış serginin küratörü Ekrem Işın
Özellikle de kendimi Nedim Günsür'ün Yeşil Tren tablosunun önünde bulduğumda...
"Başta kararlılık, cesaret ve duru bir ahlak vardı. Kendi ayakları üzerine kalkan Anadolu insanı
özgürlük duygusunu çelikleştirdi. Cumhuriyet'in yarattığı ilk imge bu insana aittir. Yeni evrenin ortasındadır o; saftır, yaratıcıdır, toprak kökenlidir.Cumhuriyet'in epik kuruluş imgesi Avni Arbaş'ta Mustafa Kemal'in iradesini, Abidin Dino'da Kuvayyi Milliye ruhunu, Cihat Burak'ta tarihsel parodisini bulur. Dönem idealist insanların, dört nala koşan atların, kağnı çeken mandaların kader birliğine tanıklık eder. " diye söze başlamış serginin küratörü Ekrem Işın
Abidin Dino, Avni Arbaş,
Nuri İyem, Nedim Günsür gibi 21 sanatçının resimlerinin yer aldığı sergi 10 Kasım’da sona eriyor. Kuvayi Milliye yılları, köy yaşamı, göç, gecekondulaşma ve kentleşme...
Nuri İyem, Nedim Günsür gibi 21 sanatçının resimlerinin yer aldığı sergi 10 Kasım’da sona eriyor. Kuvayi Milliye yılları, köy yaşamı, göç, gecekondulaşma ve kentleşme...
Bence
tam da 29 Ekim’de gidin sergiyi gezmeye.
Sanatçıların resimleriyle anlattıkları Cumhuriyeti, toplumun değişimini,
sancılarını küratörünün yalın anlatımıyla
orada, “O” günde yaşayın.
Hatta sonrasında, Atatürk'ün her geldiğinde kaldığı 101 numaralı odaya ev sahipliği yapan Pera Palas'a da uğramaz mısınız, hazır buralara gelmişken ?
Sevgiyle ve Hep Sanatla Kalın.
G.D.
Hahaha super bir ani. Okula da helal olsun he guzel program hazirlamislar
YanıtlaSilHarika bir yazı ve onu tamalayan güzel fotoğraflar. O günden bu güne ne o tren kaldı, ne de o ruh. Baki kalan tek şey işgüzar yerel yöneticiler (tabii yeni şapkalarıyla!)
YanıtlaSil