Leyla Gencer ( 1928-2008)
Babası Hasanzade İbrahim Bey: Safranbolulu
Çocukluğumda hemen hemen her yaz babaannem ve dedemi görmek için gittiğimiz, o zamanlar bu kadar popüler olmayan bir ilçe. Dedemler, şimdilerde bir gece konaklamasına yaklaşık 150- 200.- TL ödenilen o eski tarihi Safranbolu evlerinden birinde oturuyorlar.
Babası Hasanzade İbrahim Bey: Safranbolulu
Çocukluğumda hemen hemen her yaz babaannem ve dedemi görmek için gittiğimiz, o zamanlar bu kadar popüler olmayan bir ilçe. Dedemler, şimdilerde bir gece konaklamasına yaklaşık 150- 200.- TL ödenilen o eski tarihi Safranbolu evlerinden birinde oturuyorlar.
Şimdi de hala muhafaza edilen çarşıyı bazen tüm
aile beraber çoğunlukla da öğretmen emeklisi dedemle geziyorum. Yanında beni götürmeye bayılıyor. Bizi görüp " Ooo, Ata Bey günaydın. Torun mu ? " diyen esnafa, zanaatkara da " bizim kaymakamın kızı; tatile geldiler. " diyor ama bence esas amaç beni tanıştırmak değil. Öğretmen maaşıyla sadece birini okutabildiği çocuklarından kaymakam olan oğluyla övünüyordu hala gizli gizli; ben, "olmaz sen misafirsin bundan da al" diye ikram edilen ÖZKAN Safranbolu lokumlarını mideye indirirken..
Bu tarihi Safranbolu evlerinden birinde yazları da olsa yaşamış olmak bana kendimi ayrıcalıklı hissettiriyor .
Zira ben özellikle de yabancısı olduğum, insanlarını tanımadığım yerlerde oradaki evlerin içinde kimler yaşıyor, yaşam tarzları nasıl merak eder, düşünürüm. Şimdi otel olmuş yerlerde konaklıyorsam da, kimler yaşamış neler yaşanmış acaba diye geçiririm aklımdan odanın dört bir köşesine bakarak.
Evet yazdan yaza oraya gitmek o tarihi Safranbolu evlerinden birinde yaşamak güzeldi ama tek sorun tahta kurulardıydı. Babaannem ben gelmeden önce tüm evi kaynatılmış cevizlerin suyu ile sildirmiş olsa da ( tahta kuruları cevizin kokusundan kaçarmış demişlerdi ona ) o tahta kuruları bir şekilde kaçmaz evin bir yerine saklanır ve benim yolumu dört gözle beklerlerdi her yaz. Ne annemin ne babamın ne de abimlerin, sadece benim yolumu beklemeleri sizce de haksızlık değil mi ?
Bahsetseler önemini anlar mıydım yoksa bahsettiler de ben mi önemsemedim bilmiyorum.
Bana "Gel bak, sana bizim buradan çıkıp şimdi dünyaca ünlü opera sanatçısını anlatalım sen de büyüyünce onun gibi ol! " deselerdi keşke.
Ben yine eski Safranbolu evlerinde yaşadığım anılarımla övünür onları size anlatırdım ama Leyla Gencer’in hemşehrilerinin onun hakkında anlattıklarını da kim bilir nasıl sarar sarmalar saklardım anılarımın içinde.
Ama sonradan onun anılarını okuduğum da anladım ki tüm dünya onu vatandaşlarından da hemşehrilerinden de iyi tanıyordu; ne yazık ki !
Dünyagöz Vakfı'nda yer alan stüdyoda, görme engelli dostlara kitap okumak için başvurduğumda hangi kitabı okumak istiyorsunuz dediler.
Ben de kütüphanemden Zeynep Oral'ın kaleme aldığı "Leyla Gencer Tutkunun Romanı" nı seçtim. 2011 senesinde almış Zeynep Oral'a imzalatmışım. Yeniden hatırlamak istedim bu kitabı .
Dünyagöz Vakfı bu talebimi GETEM'e (Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Mrk.) bildirdi oradan da olumlu yanıt gelince okumaya başladım.
" Kitabı bir çırpıda okudum! " diyemeyeceğim.
Günlerimi hatta haftalarımı aldı. Tabi bunda, başka işlerim nedeniyle ara vermek zorunda kalmam da bir nedendi ama esas neden bu muhteşem sopranonun
Günlerimi hatta haftalarımı aldı. Tabi bunda, başka işlerim nedeniyle ara vermek zorunda kalmam da bir nedendi ama esas neden bu muhteşem sopranonun
ne yazık ki Türkiye'den daha çok yurt dışındaki operaların, şeflerin dikkatini çekip oralarda çok daha fazla yaşamış başarıdan başarıya koşmuş olmasıydı.
Ah Leyla Gencer ne vardı gidecek oralara ?
Şuralarda Kemal amca, Fatma teyze ya da Ahmet Bey, Ayşe Hanım'dan bahsetseydiniz de ben de kitabı bir solukta okuyabilseydim.
Ne vardı daha İstanbul belediye konservatuarına girdiğiniz an " Hedefim Scala Operası, ya orada söylerim ya da ölürüm" diyecek. Sonrasında da Ankara operasında şan dersleri vermeye gelmiş ünlü soprano Arangi Lombardi ‘yi İstanbul'da yakalayıp gözüne girecek ve konservatuarı bırakıp onunla Ankara'ya gidecek.
İşte bu yüzden bir çırpıda okuyamadım bu kitabi çünkü hayatınızı, hayatınıza girenleri kelime kelime , hece hece değil HARF HARF okudum da ondan..
Zira 15-20 şer dakikalık kayıtlarla tamamlanan kitaptaki her yabancı kelime her bölümün sonunda, o bölümde geçen yabancı kelimeler denilerek, nasıl yazıldıklarını da bilsinler diye görme engelli dostlar için harf harf okunuyor.
Gidilmedik ülke , oynanmadık opera , çalışmadık besteci , kişiliğine bürünülmedik karakter, çalışılmadık orkestra şefi bırakmadığınız için Leyla Gencer ben de bu kitabı harf harf okumak durumunda kaldım.
Bitirdiğim zaman " Ohh bitti neyse ki" dediysem de bayağı alışmışım sizinle birlikte yaşamaya ben de sizin gibi ırak ellerdeyken.
Ama biz sizi bu yönlerinizle hiç tanımamışız, kimseler anlatmamış sizi bize..
Zeynep Oral kitabını "Yeryüzünün harikalığına, insanoğlunun müthişliğine beni bir kez daha inandırdığınız için teşekkür ediyorum" diye bitiriyor
Ben de Dünyagöz Vakfı'na, GETEM'e Görme Engelli dostlar için ne okumak istersiniz diye sorarak bu kitabı bir kez daha elime almama neden oldukları için, Zeynep Oral' a da uzun uzun her anını dolu dolu anlatarak yazdığı için teşekkür ediyorum.
Şimdi yine Dünyagöz Vakfı / GETEM için yeni kitap ve belki de yeni anılara...
Siz de katılmaz mısınız?
G.D.